11 Aralık 2009 Cuma

ÖZLENEN MASALLAR


Posted by Picasa
Kamera; Güven GÜNEY EKSPRES

Tüm zamanların(kendi zamanımın) en güzel yolculuğu.
Tam tamına 19 saat sürdü. İstanbul Kayseri arası.
Gezegenimiz kendi harika yolculuğunu yaparken,
ben de gezegenin çocuğu olarak kendi haylaz
yolculuğumu yaptım. :))

Kamera; Güven  KAYSERİ MEYDANI
Bu şehrin farkedişini yapıyor, başkent olmuş geçmişinin asil
duruşunu görüyorsunuz. Sizi gizliden gizliye çeken
bir şey var bu şehre. Belki de atalarınızın iyiliğe,
temizliğe,doğruluğa olan çağrılarıdır;
kim bilir...


Kamera; Güven  KAPADOKYA-ÜRGÜP

 Günün her saati ışığın farklı açılardan gelişi ile
doğanın sanatçısı da, farklı sanatını sergiliyor.
Ve siz, insanoğlu; doğa kendi sanatını yaparken
siz de kendi hayalinizi kurur,sanata uzanırsınız...

ÖZLENEN MASALLAR


Biz insanların yaşamını etkileyen gerçek olaylar kadar; masalların da büyük etkisi vardır. İyilik, masallara çok şey borçludur. Aşk ve sevgi de, masallar sayesinde nesilden nesle aktarılıp bugüne kadar gelmiştir.

Masalların dünyasındaki iyilik, kötülük ile sürekli savaşmış, tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı başarmıştır. İyiliğin gücü yok olan hayalleri, ümitleri; masallarda yaşatmayı bilmiş, milyarlık döngünün milyar sayıdaki kaybetmiş, saf ve yoksul insanlara hep moral olmuştur. Masallar temiz yüzlü, temiz hayalleri olan ama kaybedişin acısını taşıyan bedenlere, ruhlara çok şeyler borçludurlar.

Kimi Kaf Dağlarının ardında, kimi İda Dağlarının Tepesinde, Kimi Ganos Dağlarının denize bakan yeşil tepelerinde tütmüştür. İnsanlar elleriyle, gözleriyle, acı ve sevinçleriyle masalların ana kucağına teslim olmuşlar.
Masallar insanoğluyla yaşayacak hikâyeleri var etmiş, hikâyelere masal tadında ruhlar vermiştir. Ve onlar; güzel yüzlü, şirin gülüşlü Heidi olmuştur. Kavuşamayan Zühre, Tahir olmuşlardır. Masallar bazen, Aslı, Kerem ve bazen de Ferhat ile Şirin’e hadi yeniden hayat ver, moral ol, kovuşamamanın sabrını, inatçılığını, tükenmemişliğini yaşat demişlerdir.

Acaba nedendir ki masallar, hep iyinin, fakir-fukaranın yanında olmuş; sihirli elmayı, sihirli yumurtaları; fakirliğin lanetli acılarını yenmek için var etmiştir?
Elbette, masalları besleyen, masalların ateşine odun atan elleri taşıyan bedenin de acı çekip, kaybetmesinden, kaybettirilmesinden kaynaklanır. İnsan topluluklarını bir araya getiren ve bu gelmede önemli inançları besleyen güç sahipleri; kendi adaletlerini, kendi üst egolarına göre yönetip, yönelttikleri için; halkları olan insanların paylaşımdaki adil dağıtımın bir türlü adaleti sağlanamamıştır. Ve bu yüzden, gözü yaşlı, karnı aç, onuru zedelenmiş insanlar da, iyiliğin, kavuşamamanın, sevince yakın olan masalları var etmişlerdir.

Masal bu ya; bazen sihirli bir yumurta altın bir yumurtaya dönüşüp, fukaralığın bel büküşlüğünü yok etmiş, mütevazı bir yaşam içinde tatlı bir hayal dünyası yaşarken, bencilliğin üst zengini haline gelmişlerdir. Hiçbir masal, fakir-fukaranın karşısında yer almaz, acılar içinde kıvranan bedeni terk etmeye kalkmaz. Ve her masalın kötüye karşı, insafsız güçlere karşı; kendi soylu, halkçı güçleri vardır. İyilik ile kötülük; masallarda hesaplaşır ve kötülük, iyiliğe karşı, burnu sürterek ayrılır…

Bazen bir lamba içinden kara yağız ve iri-kıyım çıkan bir cin; Alâeddin’e seslenir; “ Dile benden ne dilersen” der! Ve cinin seslendiği kişi; dileklerini muhakkak kötülüğün daha az hüküm sürmesi ve iyiliğin daha çoğalması adına yüceltir…

Annelerimizin soylu masallarına ne oldu da yok oldular. Ninelerimizin titrek mumun, is tutmuş lambanın altında uzun kış gecelerinde anlattığı masum masallara ne oldu da, bizleri terk ettiler! Çok değil, 50–100 yıl önce, insanoğlu insanlığa giden yolda, gerçeklere inandığı kadar, masallara, gök kubbenin yukarısındaki adaletin sabırlı uygulanacak oluşunun beklentisine inanırdı. Şimdi masalı ve gök kubbenin adaleti suskunluk içine girmişse, masalları hatırlatacak ve anlatacak insan kalmadıysa ve o insan bulunsa bile masalların inandırıcılığı bittiyse; uyuyan ve karmaşanın sarhoşluğunu yaşayan bu halka; kim yardım edecek?
Gök Kubbenin adaleti insan yaşamı içinde gelmekte gecikiyor, insanların koydukları adalet adil olamama sancılarını gerçekleştiriyorsa; insanoğlu hangi gerçeğin arayışına sarılacak ve tükenmekte olan suskun bedenlerini, tekrar yaşama doğru yöneltecektir.

Görünen o ki, masallar da yer değiştirdi. Masallar iyiliğin tarafını çoktan bıraktı. Kötülük kendi savaşını harika bir renk, ses değişikliği ile gerçekleştirdi. Sihirli elmalar, yumurtalar, gök kubbenin beklenen kurtarıcıları; artık iyilik için değil, kötülüğün kendi kazanımı için vardır.

Zenginlik hızla daralar bir büyüme içinde kendi imparatorluğunu büyütürken, azgın bir nehir gibi, hiçbir ovaya bereketli millerini bırakmadan yol alıyor. Elbet, sonsuz olmayan bir yolun akışını gerçekleştiriyor.
Kötülük kendi sanatını oluşturmuş. Sahne renk ve ses ve de tütsüler içinde çok hoş görüntüler sergiliyor. Oyuncular harika beslenmişliğin semirmiş bedenleri ile hoplayıp-zıplıyorlar. Gülüşleri şeytanı bile kaçırtmış, şeytana bile el-insaf dedirtmiştir. Yüzyılın başında sahneye çıkan yeni oyuncular, her ülkede kendi düzenini daha da semirtecek soylu oyuncuları bulup, kendi kalıcı anlaşmalarını yapıyorlar.

Dev sahne tüm insanlığa sürekli albeni içinde yeni yeni, nesneler, gıdalar, tütsüler, müzikler tanıtıyor. Her tanıtım, biraz daha büyük bir hayal kırıklığı ve çekilen bedenlerin, düşünce nöronlarının daha azalmasına neden oluyor. Oyuncular kendi oyunlarını, kendi ülkeleri içinde değiştirip oynarlarken, onları seyretmeye dalmış, açlıktan nefesi çoktan kokmuş, düşünce ve irdeleme kabiliyeti yok olmanın kıyısına yaklaşmış seyirci ise, acı çekmeyi bile kanıksamış bir bedene dönüştürmüş.

Seyirci artık acılar çekmiyor. Çünkü artık masalları, hayalleri, ümitleri yoktur. Bilinen o ki, acıyı tetikleyen sevince, güzele, iyiliğe yakın olan; hayaller, masallardır…

Adaleti iyilik ile sağlamayacağını anlayan adil ve insafı ağzından düşürmeyen soylu yöneticiler, artık kötülüğün sihirli ve sanatkâr elleriyle; insanları tüketiyorlar. Tükenen insan; ne evde, ne sokakta, ne de işyerinde; irdelemenin insan tarafında olamaz. O artık, sıra dışı bir filmin dünya seyircisi olmuştur. Ona verilecek iş ve aş; bitmeyen zevkler sunarken, onu daha bir yalnızlaştıracak, toplumsal gücünü, masala, ümide, birliğe, sevgiye dönüştürmesini engelleyecektir…

Bir gerçek var ki dostlarım, öz güvenimiz, öz vatanımız kadar uzak kaldı bizlere. Öz vatan dediğimiz Rumeli burnumuz da tütmez, şırıldayan, bereketli mil taşıyan nehirler akmaz oldu. Ve en önemlisi, pamuk elli, ürkek bakışlı ninelerimizin masalları yok oldu. Tıpkı ümitlerimiz, hayallerimiz, birlikteliğimiz gibi…

Tıpkı, ölen her askerin ardından yakılan ağıtların hemen arkasından atılan naraların ve büyük gürültünün uzay boşluğunda kaybolması gibi; akıl hüküm sürmediği diyarlarda, lanetli bir kalleşlik sürüyor. Atın önüne eti, itin önüne otu koyan vardır belli! Kral çoktan çıplak dolaşır, çıplaklığını hatırlatan yoktur çıplaklığın ayıp sayıldığı memlekette…






Güven


4 yorum:

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Bu memleketin ayıpları kalmadı Güvenciğim.Temel Ahlak anlayışı çöktü,çöküyoruz git gide. Ama masallar hep var.Hep orada tertemiz ve masumane duruyorlar.Her elimizi attığımızda bizim yanımızdalar.Sana bir sır vereyim mi:)) Her canım sıkıldığında, kendimi bu dünyada yalnız ve etrafımın kirliliğinden boğulacak gibi hiseetiğimde kendimi bulduğum yer Heidi'nin dolap içindeki Vcd' si.Aman kimseye söyleme sakın :))

Zeynep dedi ki...

Çok ilginç bir konu seçmişsiniz.Tam bir sanatçı duyarlılığı.Okudukça hak verdim.Yanıt galiba çoktan ilan edildiği gibi teknoloji olsa gerek.Eskiden annelerimizin,aile büyüklerimizin yani halkın anlattığı masalları,şimdi televizyonlar anlatıyor.Tabi anlatan da sistem.Kendine göre anlatıyor ve çok da iyi uyutuyor."Şimdi uyu bakalım.Uslu olursan bir gün zengin olma sırası sana da gelecek."Ve gelecekteki mutlu yaşantısının hayaliyle uyuyor muhteşem kalabalık.Yani masalları anlatan değişti,kötü yine galip sevgili Güven.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Gülen sürekli iyilik üreten Heidi,belki de hepimizin beyin dolabında saklıdır.:)) Sırrınızı kimseye söylemem Zühreciğim :))

Durdurulamaz değişim,öyle sanıyorum ki yine güzel ve soylu doğamızın efendiliği sayesinde durdurulacaktır. Tıpkı insanlığın sıfıra inip, yeniden başladığı gibi, batan insanlık başka doğacak ilkel insanlığın oluşumunu yapıyor gibi...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sanırım bizi biz yapan da duyarlılıklarımız! Fakat sadece sözde ve yazıda kalan duyarlılıklar beni tatmin etmez oldu.

Bir şeyler yapmalı ama nasıl? Her şeyin bir fiyatı var artık Kazanç sağlamayan nesneler, duygular; asil ve soylu ve önemli kabul görmüyor günümüzün boşluğa düşümüş boş ve hoş insanı tarafından...

İnsanlık aç ve susuz ve soğukta kaldıkça bir başka insanlığa gömülürken, diğer yandaki insanlık ise; semirdikçe semirip bir başka insansızlığa yol alıyor...

Zeynep, uykudaki insanları uyandırma ne olur! Uyku doğal olmaktan çoktan çıkmış, başka bir amaca hizmet eder olmuş:)) Kimselere "hadi uyan" diyemeyiz. Yoksa efendiler kızar bize. Ve bizler ortaçağı zülmüne karşı çıkan kahramanların düştüğü duruma düşeriz. Asi derler bize. :))