1 Şubat 2012 Çarşamba

YAPAMADIKLARIMIZ

Kamera; Güven Salvador Dali

ARINMIŞ DANTE

TOPHANE-İ AMİRE KÜLTÜR MERKEZİ

Ağırbaşlı değişim,seni seviyorum; arınmaya
başladığın kibirden,hoyratlıktan uzaksın...


YAPAMADIKLARIMIZ


 Gün, karga ve motor sesleri ile varlığını insan yaşamına adamışken günün içinde insanlar ve insancıklar koşturmaya başlamıştı bile. Hasan Efendi Caddesinin olmayan kaldırımlarında ve oldukça fazla tozları üzerine basa basa ilerliyordum. İsterdim ki anıları yaşlı ağaçlar kadar çok olan taş kaldırımlarda, Arnavut yollarda ilerleyim…

 Bilirsiniz; isteyenin bir yüzü kara; istemeyenin iki yüzü kara… O yüzden isteyelim, üretmeye aç olan bedenlerimizi bir şeyler yapmaya zorlayarak…

 Hasan Efendi Caddesi güne hazır, günün içinde koşacaklar da Hasan Efendi Caddesinde yol alıyorlar. Bir araç yanaşmaya çalışıyor. Dershanenin hemen ilerisinde bulduğu boşluğu büyük nimet sayan taksi şoförü usta bir acemi örneği vererek; güya yanaşmaya çalışıyor. Yanaşacağı yere iki araç sığacağı halde, aynaları iyi kullanmadığı için; neredeyse debelenip duruyordu.

 Asıl şaşkınlığım araç sahibinin eşi olacağını tahmin ettiğim orta yaşına gelmiş bir kadın da aracın arkasına geçmiş, yanaşması için el kol işareti yapıyor. Ellerini küçük bir çocuğu çağırır gibi, bilekten kırarak ve oldukça nazikçe yapıyordu. Kadın aracın arkasında ama aracı sürmeye çalışan şoför aynaya bakıp kadını görmüyordu bile. Hani, biraz daha acemilik yapsa kadını, diğer araca yaslayacak durumda; bir ileri, bir geri zikzaklar çiziyordu.

Aracını yanaştırmak isteyen şoför oldukça hünerli bir acemiydi. Zor bir iş acemilik; bir de sonu iyi bitse…

 Bir başka tanık olduğum bir olay, gerçek bir komedi gibi; gülerken ağlata bilirdi insanı. Yine oldukça iyi giyimli ve besili bir adam, ondan beş-on yaş küçük olan diğer adama sesleniyordu:

“ bak, iki elim kanda olsa yardımına koşarım. Bu düşüncemi oğluma da aktardım. Bizim dostluğumuz sonuna kadar…” Adam o kadar coşmuştu ki sanırdınız arkadaşı için dünyaları yıkacak. Hâlbuki bu iki insanı da tanıyorum ben. Ve zaman içerisinde, iki elim kanda da olsa yardımına koşarım dediği insanın başı sıkışınca; bizim besili ve post bıyıklı efendimiz ortalarda görünmüyordu.

 Ne kadar çok şeyler yapmak ister, hayal eder ve muhteşem sözcüklerin gölgesine sığınırız da, iş test edilme aşamasına gelince korkunç bir korkaklık gösteririz. Korkularımız; elbet soylu korkularımız ve çekincelerimiz var…

Bir kadın; simsiyah saçlı bir kadın; yine tanık olduğum başka bir zamanda, yanındaki erkeğe sesleniyordu;

“senin için dünyayı yakarım. Bir tek saçının teli için yakarım ulan dünyayı!” Böyle sesleniyordu kartal bakışlı kadın; böyle söylüyordu ama bu kadın ile adamı da tanıyorum ben. Bir gün geldi, erkek ile araları rüzgâr ve fırtınaya gebe kaldı. Bizim siyah saçlı kartal bakışlı kadınımız ortalarda yoktu. Nazikçe özür diliyordu; nazikçe…

 Oysa ne kadar çok şeyler yapmak istiyoruz değil mi? Büyük süslü ve oldukça muhteşem sözlere bel bağlayıp; “SEVİYORUZ” severken öldürüyoruz, severken yok ediyoruz; tıpkı yok olan genç kadınlar, genç çocuklar, genç fidanlar gibi…

 Evvel zaman içinde bir nişan töreninde nişan yüzüklerini benim takmam istenmişti. Tanrım! O güne kadar ne bir nişana katılmış, ne bir nişan töreni idare etmiştim. Yalvardım, yakardım; dinlemediler. Yapamam, dedim. Edemem dedim; kıymayın bana efendiler, beyler, hanımlar, dedim. Ama dinletemedim; ille sen keseceksin kurdeleyi, dediler.

 Yusuf’u hatırladım. Doğması için Gülsüm Ana ile Hasan Dedenin bir araya gelip, yıllar sonra kavuştukları Yusuf’u. Ne kadar çok söz bilir, onun için oldukça basit olan bu işleri bir sanatçı titizliğinde yapardı. Ne olurdu sanki bana da Yusuf’un hünerlerinden birazı geçseydi; ne olurdu…

 İş, geldi çattı, küçük bir konuşma yapıp yüzüklere bağlı kırmızı kurdeleyi kesme vaktine! Ne vakit ama sanki zaman durmuş, yarılacağını sandığın yerin içine kaçmak için dua ediyordum. Ne konuştum bende bilmiyorum. Ama iyi bir konuşma olmadı ki dinleyenler alkışlamadı bile. Tabi ki tutuldum; dut yemiş bülbül gibi oldum. Yüzükleri kesecek ve bir de takacağım güya; ellerim, bedenim titriyor; bir aşığın buluşma vaktine yaklaşırken titrediği gibi…

 Oysa ne kadar çok isterdim; bilgece konuşmaları. Konuşurken hastalığın pençesine düşmüşlerin şifa bulmalarını! Yapmak isterdim ama yapamadım böyle güzel ve böyle büyük konuşmaları…

 Benim gibi niceleri var ne çok şeyler isterler de koca ömürler yetmez. Nice zamanlar geçmez, ince sıkıntılar yaşanır da yaşamın sonuna gelince ömürden hiçbir şey anlaşılmaz. Özgüvenleri eksik, toplumsal çığlıkları eksik çocukların büyük haliyiz bizler; susturulmuş, korkutulmuş ve hiçbir zaman adam yerine konmamış soylu halkız biz; soylu halk…

 Güven Serin

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Nasıl iştir bende anlamam.Çoğu orta yaşı geçmiş ve ehliyeti olmayan kadın eşleri park edeceği zaman araçtan iner ve el kol hareketiyle yer gösterir.Halbuki ehliyeti olan adam aracın içinde zaten.
Ben de vaktinde bir cuma yazımda yazmıştım bana her işi düştüğünde gelen ama ufacık bir ihtiyacım da yan çizen eski arkadaşımı.O olaydan sonra eski kategorisini fazlasıyla hak etmişt.

Şu düğün nişan hele kına gecesi çok yakınına ait değilse pek bir zul gelir bana da.Bu sebepten kendi kına gecemi de yapmamışlığım var :) Bana kalsa evlenecekler gidip iki şahitle nikahlansın işkencenin büyüğünü onlar çekiyor çünkü.

Dilim şişmiş benim ne çok konuşasım varmış.Selam ederim.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ruhgezgini vallahi bu işlerden bende anlamıyorum; halbuki şoförlük yapacak insan çok çok dikkatli ve aracına hakim olmalı; yoksa; yıllık kazalar 5 bin ölümden aşağı hiç düşmez; düşmüyorda. İşin ilginci bu yazıma konu olan şoför de acemi, şoföre yardımcı olmaya çalışan kadın ise ondan da acemi. Ne sesi çıkıyor, ne de nerede duracağını biliyor:)) Sanırım zar-zor işi çözdüler...

Sanırım,yeni yüzyıl,öze,özü arama; eski dediğimiz güzel değerleri biçimlendirme, onarma yılı olacak. Her şeyi yeniden gözden geçireceğiz.

Dostluğu ve arkadaşlığı,sevgiyi ve aşkı yeniden tanımlayacak; çok sıkı elemelerden sonra var olanı yücelteceğiz. :))

Bugün bile nişan törenlerinden kaçıyorum; hem de nasıl...

Hamiyet Akan dedi ki...

ne çok şey var değil mi Güven
yapmak istenilen
yapılamayan
yarım kalan
isteyip onarılamayan
ben de isterdim ki
olsa bir sihirli değneğim
olsa da
değiştirsem sevgisizliği...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Hamiyet. Sihirli Değnek mi; güzel icat. :)) Bir an önce piyasaya sürülmeli. Ama o zaman da şunu düşünüyorum; her insana sevgiyi ekersek; sevgiyi kökünden öldürürmüyüz diye!Öyle ya; sevginin koruması, rakipleri kalmayınca sevgi, sevgi olur mu? Diye düşünürüm ben...