3 Ağustos 2017 Perşembe

DİNGİLİN TEKİ...



DİNGİLİN TEKİ…
----------------------

  Ne acayip bir memleket; ne muhteşem argo sıfatlarıyla derdimizi; dertlerimizi anlatıyoruz? Bu acayip işin sonunda;” Hadi be dingil! Bu kadar da olur mu?” sözcüklerini mırıldandığımı itiraf ediyorum.

  Diyeceksiniz ki;”Dingil” sözcüğünden ne çıkar? Argo manasıyla çok şey çıkar. Oysa dingil, bir aracın omurgası sayılırken, insana hitaben söylendiğinde hakarete dönüşüyor. Hoca Nasrettin mi? Yoksa az bilir, az okur olmanın çabuk kavuşumları mı? …

  Her gün; hatta otuz yıldır yürüdüğüm caddede; Hükümet Caddesinde yürüyorum. Yine bildik o koku; caddede ki kuruyemişçi, hile yapıyor. Tam da insanların en yoğun zamanında, ya, leblebi kavurur; ya da kahve çeker.

  Bu sefer, kahve çekiyordu. Önümde yürüyen; orta yaşın üzerinde ki kadın; “ Mis gibi koktu” diye seslendi; yanında ki bey efendiye. Beyefendi duymamış gibi sordu. Kadın, yine “ Misss gibi kokuyor; kahve.” Dedi. Demesine dedi ama kuru yemişçinin yanından en azından 15 metre de uzaklaşmıştı.

  Bizim beyefendi; “istersen alayım” deyince, kadın da psikolojik olarak “Evde var, gerekmez.” Diye cevapladı. Beyefendi dedik ya; aslında halk arasında böyle efendilere; “DİNGİL” diyorlar. İyi mi yapıyorlar? Kötü mü?

 Niçin Dingil? Ağabeycim; alacağı 100 gram kahve; ederi 5 TL… Bir insanı mutlu etmek bu kadar az bulunur ve bu kadar ucuz bir şey görünse de; öncelik almak, pratik ve efendilik yapmak; zor zanaat…

  Dingillik; ise oldukça bol! Ah, bir kıt olsa? Oysa o mis koku, kadının burnunun direğini sızlattı… Bir parça ses tonu, insan psikoloji neleri uzanır; ne muazzam şölenlere doğru patikalar oluşturur.

  Böyle zamanlarda Barış Manço’nun “ Ayı “ isimli şarkısını da dinlemek için yanıp tutuşuyorum…

Güven Serin 


Hiç yorum yok: