28 Aralık 2017 Perşembe

USTALARA SAYGI-BİZİM AİLE



Alkışlarla;kıyamet gibi...



Önünüzde eğilerek...

Muhsin Ertuğrul Sahnesi;ısrarla gidilmesi;düşünülmeli...


USTALARA SAYGI-BİZİM AİLE
----------------------------------------


  İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi; Ustalara Saygı düşüncesiyle Bizim Aile oyununu sahneliyor.

  Yorumcuların “kült eser” dediği; Sadık Şendil’in yazdığı 1970’li yıllarda ki sinema sahnesine de gitmemize; hatırlamamıza katkı sağladı. Bir ailenin, birlikte yaşamanın; birlik olmanın, aynı zorlukların büyük bir fedakârlık içerisinde çözüme kavuşacağını; yaşamı anlamlı kılan şeyin; birlikteliğin; birlik olmaktan beslendiğini anlatan bir oyun; eser…

  İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi, uyarlamasını Sinem Bayraktar’ın yaptığı bu oyunu tekrar anıların, özlemlerin ve gerekli olan yaşam algıların bir araya getirme becerisiyle sahneliyor.

  Tiyatro sahnesi; film sahnesi gibi değil! Geri alamazsın o anı; hakkını vermek, sesini, nefesini, iradeni; oyunculuğunu göstermenin en canlı; can alıcı gösterimidir. Bir fethi işidir. Bir hikâyeyi veya oyunu; tanrısal becerilerin bir araya gelişi gibi; önce topraktan, çamurdan yola çıkılıp sonra da RUH üfleme sanatı gibi bir şey; yol, yolculuk…

  Muhsin Ertuğrul Sahnesinin rahat koltuklarında İBB Şehir Tiyatrolarının bu oyuna katkı veren tüm emekçilerin büyülü heyecanı içinde izledim oyunu. İzlerken, herkes gibi bende; Münir Özkul’u, Adile Naşit’i, Tarık Akan’ı, Halit Akçatepe’yi hatırladım.

  Bu hatıralar; onları iç dünyamızdan izleyici koltuğuna davet etmek; insan bütünlüğü ve mucizesinden; hissiyat devriminden başka bir şey değil. Oyun oynandı; oyuncular tek tek alkışlandı. Anne babayı canlandıran oyuncular; Funda Postacı Kıpçak ve Nevzat Baykarktar; hak ettikleri alkışı alırken; en son; sahne kapanmadan büyük sürpriz!

  Bütün oyuncuların arkasında büyük bir bez afiş salınıverdi. Afişte kimler yoktu ki? Bu işe gönül vermiş, bu eseri büyülü bir hale getirmiş; Kaf Dağlarının masalları gibi ölümsüzlük müjdesine tanıklık etmiş sanatçıların fotoğrafları; hepsi bir arada;

Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Şener Şen, Ayşen Gruda…

  İşte tam da o zaman; kıyamet gibi; ALKIŞ… Ben bu alkışta kaldım! Neyin alkışıydı bu sesler? Sanata, sanatçıya olan özlemin; vefanın mı? Öyleyse eğer; Münir Özkul’un yılların yatak yalnızlığına kaç kişi tanıklık ediyor?

  Tiyatronun kendisinden çok, sahne kapanırken salınıveren afişe; sanat ve sanatçıya duyulan özlemin, belki de kendi sessizliğimizin, hareketsizliğimizi de tufanı; alkışla; vicdani, akli dünyamızın çaresiz, koşulsuz ve engelsiz dışa vurumudur; kim bilir…

Güven Serin 






Hiç yorum yok: